25 Ocak 2013 Cuma

Kaçın NEFRET toplumu geliyor


Zamanın çağların yıl sayılarının sürekli yukarı doğru çıkması insan medeniyetinin de daha ileri noktalara doğru gittiği anlamına gelmez. Belki şu an yaşadığımız konfor geçmişte yok belki de gelecek nesiller bizden çok daha rahat bir hayat sürecekler. Ancak insanlık tarihinin en kanlı olaylarının son yüzyılda olduğunu düşürsek rakamların yukarı çıkışı maalesef insanlığın irtifa kaybettiğini gösteriyor.


Birbirimizi neden severiz? İnsanoğlu birbiri neden sever. Ortak acıları ortak sevinçleri vardır da ondan. İnsanoğlu birbirini neden sever bu acısı ve mutlu anında kafasını kaldırdığında ona bakan gözler vardır da ondan sever. Peki aynı insanoğlu neden nefret eder birbirinden. Belki bu aralarında yapılacak bir karşılaştırmayla anlaşılabilir. 



Sevmek zor ve emek isterken, nefret sadece birkaç kelime ile kendi yatağını bulur. Gerçekten birbirimizi sever miyiz? Sadece bizim gibi inanan bizim gibi konuşan bizim gibi algılayan insanları sevebiliyorsak gerçekten insan olunabilir mi? Maalesef yaşadığımız dönemin özeti şudur; Ne olursan ol değil benim gibi düşünürsen gel diyenlere dönüş.

Toplumuzdaki nefret tohumları o kadar artmış ki fiziksel bir işkence ya da müdahaleyi izlerken insanlığımızdan utanmadan makul sebeplerin peşine takılan bir topluma dönüştük. Tahammül sınırımız diye bir olgumuz kalmadı. Tepkilerimizi anında düşünmeden okumadan ya da empati kurmadan hemen verme yarışındayız


Ne kadar sevgiden bahsediyorsan o kadar nefret topluma yakınsın demektir. Sevgiden bahsederiz onu isteriz çünkü günden güne sarmaşık gibi nefret tohumları sarmıştır tüm organlarımızı


19 Ocak 2013 Cumartesi

Turnover'ın mı var derdin var


Biri gelir biri gider. İşte Türkiye'de maalesef şirketler açısından son yıllarda personel değerlendirme kriteri bu anlayıştan bir türlü kurtulamıyor. Turnover denilen bazı sektörlerde çok fazla etkili olan bazı sektörlerde ise pek önemsenmeyen bir bela var.

Sürekli kurumsal bir yapı teşkil etmenin öneminden bahseden firmalar ve yöneticileri Turnover olunca savunmaya geçerler. Aslında bu yapılması gereken savunma olmamalı yapılması gereken sebeplerini irdelemek olmalı.

Bir çok iş yeri daha baştan çalışan işe girerken Turnover'a ortam hazırlar. İşe alım sürecindeki aksaklıklar tuhaflıklar kişinin işe girse dahi ilk izlenimini etkiler. Hani ilk izlenim çok önemli ya

İş görüşmesi sırasında çalışana verilen bilgilerdeki eksiklik ya da tutarsızlık bir yerde yanlış bilgilendirme hayal kırıklıklarına davetiye çıkarır. Örneğin kariyer imkanı uzun bir zaman dilimi gerektiren bir iş tanımını siz kişiye farklı sunarsanız firmanız için iyi bir şeyler yapmış olmazsınız.



Burada öncelikli değinmek istediğim durum. İşin tanımının yüzde yüz anlatılmamasından kaynaklanan Turnover konusudur. Bir çok firmamız maalesef ya çalışan ihtiyacının aciliyetinden ya da farklı sebeplerden bunu yapmaktadır.

Net anlatılmayan bir iş tanımı kişiyi çalıştığı dönemde işten soğutur. Siz ona tabi bunları da yapacaksın şunları da yapacaksın derseniz kişide acaba ilerde yeni neler çıkacak beklentisi ve karamsarlık oluşur.

İnanın o kişi firma da böyle düşünen tek kişi de değildir. Karamsarlığın en önemli özelliği hemen dağılması herkese nufüz etmesidir. Ne demiş atalarımız Kara haber tez yayılır.

Turnover'a sadece personelin açısından bakan anlayış yanlıştır. Bizzat yöneticilerin belli zamanlarda çalışan memnuniyeti için çalışmaları gerekir. Bu da öyle 10 soruluk garip anketlerle olmaz. Birebir olarak çalışanla yapılacak söyleşiler yöneticilere büyük ipuçları verebilir.






13 Ocak 2013 Pazar

Sosyal Medyada beğendim beğenmedim


Sosyal medya üzerinden gün içerisinde bir çok paylaşımımız oluyor. Yazılar yazıyoruz, resimler koyuyoruz, bazen bir yerlerden alıntılar yapıyoruz ve sonra bakıyoruz acaba beğenen olmuş mu diye ?

Yaptığınız bir faaliyetin diğer insanlar tarafından ciddiye alınması hatta beğenilmesi insanın istediği bir şey ama gerçekle uzak mesafede durabiliyor. Hatta bazen abartılı beklentilere meydan verebiliyor.



Özellikle bu tip konularda şikayet on binlerce beğenen olmasına rağmen faaliyete katılanların çok düşük sayılarda kalması. Şimdi burada örgütlü toplum olmamamızın eksikliklerinden bahsetmek istemiyorum. İlgilendiğim konu bu faaliyet sayısının ufak olmasına rağmen beğenen sayısınında önemli oluşudur.

Gündelik hayatımızda yaptığımız bir çok işte önce potansiyele odaklanırız. İşte bu beğen sayısı burada potansiyel hakkında bize ipucu veriyor. En azından eğilimli insanların sayısı hakkında fikrimiz oluyor. Tam da bu nedenledir ki beğen sayısını ben önemsiyorum ama olmazsa olmaz demiyorum




4 Ocak 2013 Cuma

Öfkeli ADAM

Öfkeli ADAM

Kaldırımın başına doğru yanaştığımda o kalabalıkta dahi hissedebildiğim bir ses duyuldu sırtımda. Bir beyfendi yerinde sürekli hareket ediyor ve bir an önce ışığın yanması için söyleniyordu.

Biraz sonra yeşil ışık yandı ve tüm arabalar okulda sıraya girmiş çocuklar gibi durmaya başladı. 


Beyfendi seslendi: Yürüyün ışık yandı 


Tam arkamda olduğu için onun geçiş alanını kapattığımı düşünüyordu galiba ama en az üç insan geçecek kadar boş mesafe vardı etrafımda. 

Karşıya ben yavaş adımlarla geçerken uzun paltolu, sinirli görünümlü, sürekli söylenen adam yanımdan süratle geçti ve gitti. Neden bilmiyorum elli metre sonra aynı adam yanımda yine göründü ve yine yanımdan hızlı geçti yine söyleniyordu.

Belli ki bir yere yetişecek ve sürekli önüne bir engel çıkıyor biraz evvel bir lamba belki de az önce bir tanıdık arkadaş

Tam bir Altılı ganyan bayisinin önünden geçmekteydim ki adam arkadaşlarıyla kahkaha ata ata sohbet ediyor. Büyük ihtimalle at yarışları üzerine konuşuyordu. Biraz izledim adamı biraz evvelki yüzün bu kadar gülebileceğine inanmak kolay değildi.

Çok tuhaf geldi bir bağımlılık diyebileceğimiz alışkanlığın o kişiyi bu kadar mutlu etmesi bana çok acı geldi. Mutlu olduğu anları orada yaşaması fikrine inanmak istemedim. Belki de sevdiği insanlarla bir arada olmaktı onu mutlu eden ama ne olursa olsun mutluluk kavramı üzerinde düşünmeye başladım yine